30 Mart 2010 Salı

çakmak çakmak

vakti evvel yine. birkaç arkadaş toplandık, pes oynadık. saat pescinin pes dediği vakte kadar geldi. yaka paça dışarı çıktık. lakin bi zorlama yoktu, yakamızla paçamızı seviyoruz sadece, onları orada bırakmak manasız geldi. sonra 'son otübüs gaçmasın lan' dedi, içlerinden biri. içimizden biri. halkın sesine kulak verdi bazılarımız. çil yavrusu gibi dağıldılar. üç kişi kaldık. ben, o ve öbürü. beşiktaşta aldık biraları, sahille damıtılmış bir yere geçtik, nefes alışlarımıza nefesaşırı bira ekledik. kah güldük, kah kaha attık. sonra saat 3buçuk gibi, öbürü, 'evim yakın lan benim, uykum geldi lan benim, gidiyorum lan ben' benzeri cümleler kurmaya başladı. kafasına gazeteyle vurduk. şş uslu ol oğlum, git kumuna işe falan dedik. işine gelmemiş olacak, evine gitti. hava soğuktu, öbürü haklıydı evine gitmekte.

gece vakti hava git gide daha da soğuyor olum. insan herşeyin zamanla düzeleceğine inandırılmışlığına pek kallavi sövebiliyor şakira kıvamında titrek bir göte sahipken. derken 'o' da mızıkçılığa başladı, 'hava çok soğudu, zaten biralar bitti, evim çok yakın değil ama taksiyle giderim ki, param var lan benim' benzeri cümleler kurdu. çok hızlı bir hareketle cebimdeki iki 20liği kıvırıp bunun burnuna soktum. 'hayatın para olmuş, maddiyat olmuş gudik' dedim. 'artık aldığın her nefeste neyin esiri olduğunu bileceksin' diye de üsteledim. bu ipne paraları alıp, köşedeki taksiye bindi ve kaçtı. tek başıma kalakalmıştım o antarktikadan bozma gece havasında. arada esen rüzgarın yüzüme çarpan dalgaları, ingiliz anahtarıymışçasına yüzümü morartıyordu.

yapacak başka birşey olmadığından, otobüs durağına gittim. benim oradaki banka oturduğum sıralarda biliyordum ki o adriana limaymışçasına beklediğim otobüsün şöförü kıllı götünü bir o yana bir bu yana ataraktan rem uykusunun mına koyuyordu adeta. dediğim gibi, yapacak birşey yoktu. ve ben bu yapacak hiçbirşeyliğin ortasında götümün benden bağımsız bir uzuv ülkesi kurmasına şahit oldum. sanki o banka ben oturmuyordum. bankın üstünde benim eski götüm oturuyor, ben de onun üstünde oturuyordum. kalkmaya korkar oldum, sanki artık hiç kaka yapamayacakmışım gibi hissettim. hani beyin, insan çok boktan durumdaysa koruma moduna geçiyor ya, benimkisinin skinde değil valla, resmen kalkma ayağa da don geber orada diye sinyaller gönderiyor bana. gerçi sanki iki beynim var aq nereye gönderecek sinyali. neyse ben üşümekten bitap bi halde ne yapsam diye düşünürken bi sigara yaktım. sonra bi led yandı kafamın üstünde. hava soğuk ulan, enerjimi kalmış ampül yakacak fikrim. ben neden çakmakla ısınmıyorum lan dedim. çıkardım edevatı, dedim ilk neremi ısıtsam. bildiğiniz üzere çakmak, üzerinizdeki elbiseleri tutuşturmadığınız sürece kısıtlı bir alana ısısını verebilen bir bilgisayardır.? önce karnımın gurultusunu yanan çıra sesine benzetmemden dolayı göbeğimi ısıtayım dedim. yaktım çakmağı, sanki saç kurutma makinasıyla kafamı kurutur gibi bir bölgeyi yakmasın diye göbeğimde gezdirdim. uzaktan biri baksa aha ayin yapıyo satanist diye dalardı valla bana. keşke dalsaydı lan. dayak ısınmanın en samimi yolu olum. ağzıma ağzıma vur derdim. hatta daha hırslansın diye de arada anne eş söverdim. kısmet. derken diğer uzuvlarımı da yavaştan ısıtmaya koyuldum ben. kısa sürede mucize etkisi yaratan çakmak aslen placebonun bir köyündenmiş onu anladım. bu devirde hiçbi skime güven olmuyor. sonra ben yarı uyku moduna geçmişim. hani şu televizyon karşısında elde kumanda kalınır ya, gözler kapalı bi halde bile düşmez o kumanda. ama uyanınca pat diye düşer. ya da düşünce uyanır insan, ne biliyim lan işte. ben de dalmışım, dalarken de o çakmağı düşmesin diye sıkıca tutyorum. bi an da acıyla uyandım. en fazla beş dakika falan kendimden geçmişim ama sağ elimin baş ve işaret parmağı çoktan kendilerine kolombiya pasaportu almışlar bile. parmaklarım biraz haddinden büyük olsa sosis tava sanıp dişlerdim yemin ediyorum. o acıyla uyku ve soğuğu unuttum birden. keşke aklıma daha önce gelseymiş dedim. ama işte bi yerini kesmek falan daha mantıklı, o dayanılır bi acı oluyor buna nispeten. yanık acısı ise daha ibrahim tatlıses kıvamında bir dayanılmazlığa sahip.

otobüsün geleceği aklımdan çıkmışken otobüs geldi(ibne murphy). ben bir hışımla daldım içeri, sittir oldum gittim evime. iki gün boyunca hiç ısınamadım. üstüme ne giydiysem sıcak basmadı. hasta da olamadım. öyle aşırı halsiz, oda sıcaklığının altında bir karakterle dolandım evde. yapmayın olm siz böyle şeyler. yanınıza bi hırka falan alın. bütün parayı biraya vermeyin de gidin taksiye binin. aklıma geldikçe üşüyorum. gerçi bunu yaz boyu aklıma getirip yeni nesil bir mental klima yapma fikri de fena değil. bi ara deneyeyim ben bunu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder